• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://tr-tr.facebook.com/people/İbrahim-Tüzer/554644751
  • https://twitter.com/ibrahimtuzer

SİNEMADAN/KURMACADAN EDEBİYATA/HAYATA OKUMA GAYRETİ

SİNEMADAN/KURMACADAN EDEBİYATA/HAYATA

OKUMA GAYRETİ

Sinemanın da aynen edebî bir metin gibi okunabileceğini yeni yeni algılıyorum.  

Beyazperdenin, kurmaca âlemin, netleştirmeye çalıştığım bu algı seviyesinden bakınca kaleme alınmış bir roman, hikâye ya da şiir metninden farksız olduğunu görüyorum. Çünkü sözünü ettiğim bu "oluşum"ların her birilerinin de arkasında duran insan bize göz kırpıyor. 

 

Öyle zannediyorum ki esas mesele bu insanı, madde/mana boyutuyla vücut bulan bu terkibi ortaya çıkarmak ve onun yapabilirlilik sınırlarını yoklamak; insan merkezli, yaşanmışlıkarın, zedelenmişliklerin, yücelmişliklerin altını kalın çizgilerle çizmek.

 

Hal böyle olunca okunacakların sınırları öylesine genişliyor ki sadece iki karton kapak arasına sıkışıp kalan kitaplardaki bilgiler değil; hayatın, kendi 'ben'lerimiz etrafında olup biten hadiseleri ve dünyalarımızda toplaşan nesnelerin de tekrar okunması, yeniden algılama ve sorgulama süzgecinden geçirilmesi gerekiyor. 

 

İnsana ait her türlü yapıp etme bu noktadan sonra tekrar anlam kazanmaya başlıyor. 

 

Elbette“okumaya” bir yerden başlamak gerekiyor. 

 

Fakat bunun sınırı neresi? 

 

İbni Haldun'un Mukaddimesi mi? 

Dante'nin İlahi Komedya'sı mı? 

Muhyiddin İbn Arabi'nin Fütühatul Mekkiyye'si mi? 

Aristo'nun Poetikası mı? 

Mevlana'nın Mesnevi'si mi? 

Wittgenstein'ın Tractatus'u mu? 

Ya da kâinat kitabı Kur'an-ı Kerim mi? 

Belki de insan ömrünün vefası nispetinde bunların hepsi. 

 

Dolayısıyla okumaya nerden başlanır aslında ben de bilmiyorum. 

 

Bilebildiğim,yukarıda da ifadeye çalıştığım gibi, dünyayı algılama biçimimiz. 

 

Bu algı seviyemizi hayatı "anlamlandırma" noktasından başlattığımızda ve niyetlerimizi bu bakış açısına kilitlediğimizde önümüzde açılan yol bizi ola ki menzile ulaştırır. 

 

Esas olan niyet etmek/istemek gibi geliyor hep bana. 

 

O zaman hem sinemayı hem de edebiyatı, hem tiyatroyu hem de sokaklarda yaşanan hayatı derinden duyup, görüneni değil alttaki anlam birliklerine ulaşabilen birer menfez ışıyabiliyor bizlere.

 

Hâsılı insana dair her türlü metni okunası buluyorum.

 

Psikoloji ve psikanalizi -özellikle Jung'u-, felsefeyi -özellikle ontoloji, varoluş ve hermenotik bakış açısına sahip düşünürleri mesela heidegger, kierkagard, sartre, hartman, gadamer, eco...-, edebiyatı ve diğer sosyal bilimlere aitmetinleri… ve dahası..

 

 

"Yakın yerde soluklanacak gölge bana yok

Uzun yola çıkmaya hüküm giydim."