• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://tr-tr.facebook.com/people/İbrahim-Tüzer/554644751
  • https://twitter.com/ibrahimtuzer
“Türk edebiyatı” ‘kavramı’ ve “Türkçe edebiyat”, “Türkiye edebiyatı”, “yerli edebiyat” Hakkında Beyanımdır...




“Türk edebiyatı” Yerine Dolaşıma Sokulan Söz Gruplarının 

Zihin Dünyamda Bir Karşılığı Yok!..

 

Prof. Dr. İbrahim Tüzer 

Uzun süredir devam eden “Türk edebiyatı” ‘kavramı’ yerine kullanılan “Türkçe edebiyat”, “Türkiye edebiyatı”, “yerli edebiyat” tartışmasını ve tarafların ileri sürdüğü fikirleri takip ediyorum. Görüyorum ki meselenin esası gözden kaçırılarak konu ideolojik bir zemine indirgeniyor. İdeoloji söz konusu olduğunda kolaylıkla sahici ve nitelikli olan her ne varsa gözden kaçırılmış olur maalesef. Halbuki dil ve buna ilişkin değerler, insanın temel varlık şartlarından biridir. Nasıl ki dünyaya sahici bir biçimde temas etmek ve bu yer yuvarlağından gelip geçerken biricikliğimizin tesisi adına dünya içerisindeki yerimizi anlamaya/anlamlandırmaya mecbursak dil/imiz hakkında da bir farkındalığa ulaşmak zorundayız. Bu farkındalık aynı zamanda içerisinde doğduğumuz coğrafyanın, medeniyetin, kültürün ve edebiyatın da ayırdında olmak demektir. 

Diğer taraftan bu eylemimizi, dil aracılığıyla zaman içerisinde oluşmuş ve ortak söylem birliği ile zenginleşmiş kavramlar üzerinden yapmak aynı zamanda derinlikli düşünmemize de kapı aralar. Nitekim insan zihni, kavramları farklı yönleri ve çağrışımlarıyla alımlama yetisine sahiptir. Dolayısıyla muhataplarının zihinsel seviyelerine göre farklı derinliklerde yeniden anlamlandırılabilirler. Dikkat edilirse yukarıda, söz konusu tartışmada ileri sürülen söz gruplarının karşısına bir kavram olarak “Türk edebiyatı” adlandırmasını koymuş oldum. Bu kavrama karşılık ileri sürülen sözcüklerin şahsi zihin dünyamda bir karşılığının olmadığını; bendeki anlam alanlarının çok dar ve yüzeysel olduğunu belirtmek isterim.  

Nihat Sami Banarlı’nın Türkçenin Sırları adlı kitabında çok hoşuma giden bir tespit vardır. “Kelimeler asırlardır tek tek işlenmiş söz mücevherleridir” der Banarlı. Buradaki “mücevher”, sezgi ve ilhama dayalı olanla ortaya çıkarılmış, akıl ile uygulamaya dökülmüş ve tecrübeye dayalı birikimlerin toplamı olarak tarif edebileceğimiz “kültür”ün de yansımasıdır aynı zamanda. Düşüncenin ham maddesi, tuğlası, demiri olarak düşündüğümüzde dil de bu kültür inşasında en esaslı işlevi görmüş olur ve dil-kültür ilişkisindeki ayrılmazlık da böylelikle şekillenir. Her iki oluşumun sağlam bir biçimde ayakta durması ve nesiller boyunca devam edebilmesi ise “millet” adını verdiğimiz aynı coğrafyada kader birliği etmiş insanların oluşturduğu toplulukla mümkün olur. İşte “Türk edebiyatı” işarete çalıştığım terkiple asırlar boyunca damıtılarak ortaya çıkmış olan dil/kültür/millet varlığının adıdır. Dolayısıyla zihin dünyamdaki karşılığı çok katmanlı ve zengindir. Bunu sadece coğrafi bir adlandırmaya, bir dilin adına, sınırlı ve eksik bir duyuş tarzına indirgemek; -ideolojik söylemlerle gelen art niyetli yaklaşımları dışta tutarak dile getirmek isterim ki en hafif tabiriyle- zihnimi sınırlandırmak demektir. 

Son olarak dikkat çektiğim bu hususa ilişkin bir yaklaşımımın daha altını çizmek isterim. “Türk edebiyatı” yerine dolaşıma sokulan söz konusu adlandırmalardan masumane! bir biçimde dillendirilerek elde edilmek istenen sonuçlardan birinin “evrensel duyarlılık” olduğunu görüyorum. Ancak içerisine doğduğumuz coğrafyayı şekillendiren Türk medeniyetinin, kültürünün, edebiyatının ve dilinin bilincinde olmak söz konusu duruma aksi bir duyuş tarzı değildir. Nitekim evrensel olmak, sıraladığım tüm bu ‘değer’leri dışta tutmayı gerektirmez. Tam aksine, kendimizi/kimliğimizi fark ettikçe evrensel olana daha bilinçle yaklaşır ve önümüzde açılan mukayese alanının vermiş olduğu imkânla yerimizi/yurdumuzu bilir; ayağımızı sağlam bir zemine basarız. Böylelikle de muallakta kalmaktan kurtulmuş oluruz.

Daha ne olsun…
  
334 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın