İYİLİKTEN
ÖTE DOSTLUK
YA
DA
“YOLCULUK”
KOLAY MI?
“İyi”yiz.
Yani iyiyizdir herhâlde...
Kalabalıklar arasında kalan bizler
nasıl olduğumuzu, özellikle yalnızlığımızı,
belki de "dost"a olan
açlığımızdan dolayı,
fark edebiliyor muyuz ki?
"Dost" tanımının içini
dolduran değerler öylesine önemli ve ihtiyaç duyulan değerler ki modern insan,
kendine sunulanların değersiz oluşunu bu türden bir “dost”u olmayınca fark
edebiliyor ancak.
Fakat böylesi bir
dostluğun yokluğunu fark etmek de şu zamanda, yürünmesi gereken yolun
sonunda elde edilebilecek bir kazanım gibi sanki.
Önemli olan ise "yolculuğa"
çıkmayı göze alabilmekte...
Fakat "dost" meselesinde
özellikle benim için durum biraz daha karmaşık gibi.
Durumum biraz da şairin kaleme aldığı şu
mısralardaki yola koyulmaya çalışan insanın durumuna benziyor:
"Kendinin bile ücrasında yaşayan
benim için
gidecek yer ne kadar uzak olabilir?"
Belki de henüz kendimin etrafında dönüp
durduğum için böylesine bir dostluğun içini doldurabilecek yolculuklara
koyulamıyorum.
Kendimi aşıp, kendimden uzakta olana
yönelemiyorum.
Kendimden uzakta belki de en çok
sevdiklerim var.
Ya da en çok sevdiğime ve de değer
verdiğime inandıklarım...
Ama çoğu zaman, belki de hakikî anlamda
dost olamadığım için, dostluğu hayatımın hiç bir döneminde bu anlamıyla
yaşayamadığım için, kendimin en yakınında olanlara bile yabancı gibi
davranıyorum.
En yakınındakine bile yabancı olmak.
Bu belki fizikî olarak yaşanan bir
durumdan çok ruhen yaşanan bir durum.
Ama ister istemez ruhumuzda
yaşattıklarımız sonuçta bizlerin ya dilinden ya elinden ya da gözünden sudur olmuyor
mu?
Hiç değilse zihnimiz o yabancılaşmayı en
olmadık bir anda yaşamamız için bizleri mecbur bırakmıyor mu?
Peki ya hakikî dost olsaydım!
Çıkabilir miydim kendi çemberimin
ötesine?
Uzaklara yolculuk başlayabilir miydi
benim için?
Bu dost olanın anlayabileceği bir durum
sanki.
Ben dost olamadım ki…